Dünya tarihine şöyle bir göz
attığımızda mitolojilerde, destanlarda, tarihi vakalarda karşımıza bir çok
kahraman çıkmaktadır ve bu kahramanlar dönemin yazarlarınca ya da dilden dile
halk arasındaki söylenceler yoluyla günümüze kadar taşınmıştır.
İşte bu kahramanların
en göze çarpanını ve belki de dünya hayatının uzamasını sağlayan bir gizli
kahramanı kaleme almak istiyorum. Zaman yolcusu, iki bağın sahibi, çift
boynuzlu “Zülkarneyn”.
Zülkarneyn
kelimesi Arapçadır. Zü, tanımlık (e)l ve karneyn kelimelerinin birleşmesinden
meydana gelmiştir. Zü, sahip ve mâlik demektir. Karn ise boynuz, perçem, tepe,
zaman, güneş anlamlarına gelir. Karneyn, karn'ın tesniyesi yani iki tanesi
demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi iki boynuz sahibi şeklinde tercüme
edilir.
Zülkarneyn
karakterini, kelime anlamının "çift boynuz sahibi" olması nedeniyle (çift
boynuzlu miğfer takan) Büyük İskender'e veya Ebu'l Kelam Azad, Muhammed Hüseyin
Tabatabaî ve Nasir Mekarim Şirâzî gibi tefsir âlimleri tarafından ve bazı
Hıristiyanlarca Büyük Kiros'a atfedilir.
Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresi'nin Orhun Yazıtları ile olan bazı benzerliklerine dayanarak da Zülkarneyn'in Bilge Kağan veya antik çağda yaşamış bir başka Türk komutan veya
Oğuz Kağan olduğu da iddia edilmiştir.
Tabi bu
iddiaları öne süren o dönemin araştırmacılarının temel yaptığı hata;
Zülkarneyn’i objektif olarak dünyada bıraktığı izler vasıtasıyla aramak yerine,
kendilerinin yakıştırdığı tarihi şahsiyetlerin içinde onu aramayı yeğlemeleridir.
Esasında dünya mitolojileri, tarihsel, dinsel vakalar ya da etimolojik
bağlantılar düzgün bir yolla takip edilirse, aslında bu kahramanın, belki de şimdiye kadar
atfedilen karakterlerin hiç biri olmayabileceği gayet açık görülecektir.
Peki
kimdir bu Zülkarneyn? Neden dünya tarihi içinde bu kadar önemli bir şahsiyettir
ve neleri yapmak için görevlendirilmiştir? Şimdi bu sorulara Kuran-ı Kerim’de
bulunan Kehf Suresinden yanıtlar aramaya çalışalım. Çünkü bu kahramanla ilgili
elimizde en net ve açık bilgi Kuran-ı Kerim’de verilmektedir ve 83ncü ayetten
başlayarak 110ncu yani son ayete kadar sürmektedir.
Bu ayetlerde anlatılana göre
Allah Zülkerneyn'e bir mekkene vermiştir. İktidar sahibi yapmıştır, her şeye ulaşması için bir “sebep” vermiştir. Ardından Zülkarneyn ilk olarak güneşin
battığı yere doğru yola çıkar. Orada güneşi sanki kara balçıkta batar gibi
bulur. Orada bir kavim bulur. Allah tarafından oradaki kavmi eğer isterse
cezalandırma isterse de haklarında iyi davranma yetkisi verilir. Sonra
Zülkarneyn bir yol daha tutar. İki dağ arasına ulaştığında hiç sözden anlamayan
bir kavim bulur. Oradaki kavim Zülkarneyn’den Yecüc ve Mecüc isimli zorba varlıklara karşı onlara
yardım etmesini ister. Zülkarneyn de demir ve bakırı kullanarak bu
varlıklarla o kavim arasına set çeker. Kuran-ı Kerim'deki Zülkarneyn anlatımı özü
itibariyle bu şekildedir.
Klasik görüş ile ilerleyen
tefsirciler, din adamları bu vakaları hep yer yüzünde daha önce yaşamış olan ve yukarıda belirttiğimiz bu kahramanlardan biri ile eşleştirmeye
çalışmışlardır.
Günümüzde bu klasik görüşün
dışına çıkarak, bu gizli kahraman Zülkarneyn’in aslında tüm olaylarının dünya
dışında gezegenler arası bir boyutta gerçekleşebileceğini, Zülkarneyn’in bir zaman
yolcusu olabileceğini ve Yecüc ile Mecüc’ü set çekerek engelleme vakasının yine
dünya dışında başka bir gezegende olabileceğini ilk söyleyen araştırmacı
İskender Türe’dir ve bu konu ile ilgili de yazdığı bir kitabı mevcuttur. Yine
İskender Türe’nin bu teorilerinden yola çıkarak olaya yaklaşan, çoğu noktada
onunla paralellik gösteren ancak Yecüc ile Mecüc’e settin dünya dışında değil
de dünya içinde yapılan bir işlemle gerçekleştiğini söyleyen bir diğer
araştırmacı ise Serhat Ahmet Tan’dır.
Bence günümüzde bu önemli kahraman ve başından geçen olayları bu tip farklı
yaklaşımlarla irdeleyebilmek çok önemlidir. Bu konuda ufkumuzu açtıkları için
her iki araştırmacıya da teşekkürü bir borç bilirim.
Bu iki araştırmacımızın dışında
bu tarihi kahraman ve yaşadığı olaylara önce mitolojiler, ardından dünya üzerindeki
etimolojik izler, yakın geçmişte gizli örgütlerin kullandığı sembol ve isimler
ve yine günümüz biliminde kullanılan sembolizma ve isimler yardımıyla yaklaşan
kişi de Anatula kitabının yazarı, değerli büyüğüm Olgun Aydoğu olmuştur. Şimdi Olgun Bey’in de affına sığınarak onun sürdüğü izleri takip edelim.
Latin Amerika Mitolojisi ve
Toltekler;
Şu an Latin Amerika’da yer alan
Meksika’nın efsanelerine baktığımızda, Toltekler döneminden kalma Quetzalkoatl
isimli bir kahraman görmekteyiz. Bu kahraman, yöre halkının efsanelerine göre
o bölgeye güneşin doğduğu yerden gelmiştir. Buradaki insanlara bilgiyi öğretmiştir. Bir süre orada kaldıktan sonra ayrılmıştır. Tolteklerin o
dönemdeki başkentlerinin ismine baktığımızda karşımıza “Tula” çıkar. Anlamı
Akdağdır ve Quetzalkoatl’ın geldiği yer manasındadır. Ayrıca kendilerinin de
geçmişte oradan geldiğini ileri sürerler. Şu an günümüzde Greenland’e
baktığımızda Amerika’nın Thule Air Base isimli hava üssü bulunmaktadır. Bunun
dışında Antartika’da da Tula Sıradağları yer almaktadır. Bu yerlilerin
başkentleri ile bu yerlerin isim benzerliği şaşırtıcıdır.
Yunan Mitolojisi ve Apollon;
Yunan mitolojisine baktığımızda
Zeus’un Leda’dan oğlu olan Apollon’un kuzey rüzgarlarının olduğu bölgeye, küre
şeklinde ışık saçan bir gemiyle seyahatinden söz edilir ve bu gittiği yerin adı
Hyperborea’dır. Ayrıca şunu da not etmeliyiz ki; Yunan mitolojisinde Apollon’un
diğer isimlerinden biri de “Carneus” tur
ve bu ismin içinde Zülkarneyn’de bulunan
“Carn” kökünü görmek mümkündür.
Kelt Mitolojisi ve Cernunnos;
Kelt mitolojisine baktığımızda
ise karşımıza Cernunnos çıkar. Bu karakter efsanelerde bereket, bolluk, bahar
getiren olarak betimlenir ve görselleştirmede de ağzından otlar, yeşillikler
saçan bir karakter olarak çizilir. Cernunnos’un
batı dillerindeki karşılığa da Greenman'dir. Yine Latin Amerika
efsanelerinde yer olarak geçen Greenland
ile Kelt efsanelerinde geçen Greenman’i ve Tula – Cernunnos bağlantısını bu noktada
görmeden geçemeyiz diye düşünüyorum.
Eski Mısır Tarihi ve Karnak;
Karnak, Mısır'daki küçük bir köyün
ismidir. Luksor'un 2,5 km kuzeyinde bulunan köyü hem bilim hem de turizm
açısından önemli kılan en büyük özelliği tapınak kompleksidir. Her ne kadar
genelde Karnak ismiyle köy değil de tapınak kastedilse de, gerçekte tapınak köyü
içinde barındırmaktadır.
Karnak aslında bitmemiş bir
tapınaktır. Her firavun kendinden önceki firavunun yaptığı eklemelerden çok
fazlasını yaparak büyük ve görkemli bir tapınak halini almıştır ve her firavun
kendinden bir şeyler katmak istemiş ve böylece Karnak'ın yapımı 2000 yıldan
fazla sürmüştür. Karnak Tapınağı ayrıca hem Mısır tarihi hem de mitolojisi
hakkında önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca Karnak Tapınağı'nda birçok
firavunun izine rastlamak mümkündür. Hem de Karnak'ta arkeologlar birçok kazı
yaparak bu kazılarda önemli bulgular elde etmişlerdir. Karnak kelimesinin bu
tapınağa isim olarak neden verildiğini araştırdığımızda aslında karşımıza çok
net bir şey çıkmamaktadır. Kimi araştırmacılar bu ismin Araplar tarafından
sonradan verildiğini iddia etse de kelimenin içindeki "-ak"
eki Olgun Bey’in yorumlarına
göre, Proto Türkçe’den gelme bir ektir ve kelimenin anlamını birden çok olarak
vermek için kullanılır. (Örneğin; yanak , şakak, dudak, akciğer,…) Türkçe’de kelimeleri çoğul yapmak için
kullanılmış bir ekin söz de Araplardan tarafından isimlendirildiği söylenen bir
yerde olması çok şaşırtıcıdır. Şu da var ki; Arapça’da zaten –eyn eki kelimeyi çift haline getirmektedir.
Arapça’da –ak eki yoktur.
Kısaca bu Karnak kelimesinin Eski Mısır bağlantısı bir süre daha
gizemini koruyacak gibi görünüyor.
Not: Proto Türkçe ile ilgili detaylı bilgi arayan arkadaşlar Kazım Mirşan'ın kitaplarından faydalanabilir.
İkinci Dünya Savaşı ve Thule
Örgütü;
Klasik tarih kitaplarında
bahsedilen İkinci Dünya Savaşı olaylarında Nazi’lerin Yahudi katliamı
sayfalarca anlatılsa da, hiçbir zaman gizli Thule Örgütü ve Baron Rudolf Von
Sebotendorf’tan bahsedilmez. Belki de gerçekten hayatı konu alınacak bir film
yapılmaya çalışılsa, eminim ki büyük etki yaratacak bir yapıt olacaktır.
Sebotendorf Almanya doğumlu olmasına karşın, 1900 lerin başında yolu Osmanlı
İmparatorluğuna ve İstanbul’a düşer. Burada bir aile tarafından evlatlık edinilir
ve ondan sonra kendisini bu ailenin soyuna bağlamaya çalışarak Baron ünvanını üstlenir. İstanbul’da olduğu sıralarda Bektaşilik, Mevlevilik gibi
İslam’ın Batıni kolları içine girer ve eğitimler alır. Ardından bir Mısır
seyahati olur. Orada da bir süre kalıp Eski Mısır öğretileri ile yakından ilgilenir. Bunların dışında belki de İstanbul’da inisiye edilmiş bir
mason olduğu da söylenmektedir. Sebotendorf’a baktığımızda, Hristiyan kökenli ancak
bunun dışında İslam’ın Batıni öğretilerini de araştırmış, bu da yetmeyip
Mısır’da da kadim bilgilere elinden geldiğince ulaşmış birini görmekteyiz.
Bu farklı kollarda edindiği gizli
bilgilere dayanarak gizli bir örgüt olan Thule’yi İstanbul’da kurduğu söylenir.
Bu örgütün gizli doktrinleri bulunmaktadır. Ama öğrenebildiğimiz kadarıyla bu
örgütün kökleri eski Cermen mitolojik hikayelerine dayanmaktadır. Bunun dışında
ünlü Teozofist Madam Blavatzky’nin kaleme aldığı kitapların da etkisine girip
Ari ırkı yaratma peşinde koştukları da söylenebilir. Bu bağlamda kullanılan
Vril enerjisi ve gizli Vril örgütü ise başka bir makalenin konusudur. Alman İşçi Partisi’nin temellerini, bu gizli Thule örgütünün attığı söylenir. Hitler’in hapishane yıllarında
Sebotendorf’un onu ziyaret edip ona özel eğitim verdiği söylenir.
Kısaca söylemek gerekirse; Thule
isimli bir örgütün kurucusunun bu kadar donanımlı eğitimden sonra Kuran-ı Kerim'i okuduğu ve oradaki bazı Batıni bilgilere de ulaşarak örgüte bu tip bir isim
vermiş olması çok olasıdır.
Günümüz Bilimi ve CERN;
1954 yılında İsviçre ve Fransa
sınırında yer alan ve 12 ülkenin katılımıyla kurulmuş dünyanın en büyük
parçacık fiziği laboratuarı bulunmaktadır.21 tam üyesi ve 2 tam üyelik adayına
ilaveten, 1 de ortak (asosiye) üyesi (Türkiye) vardır. Bu merkeze “CERN”
denilmektedir. Fransızcası Conseil
Européen pour la Recherche Nucléaire şeklindedir.
CERN'de en önemli yer,
yer altındaki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) denilen parçacık hızlandırıcılarının,
olduğu bölgedir. Tarım arazisinin altında kilometrelerce uzanan dev
makinalarda proton denilen atom parçacıkları yahut atom çekirdekleri
birbirleriyle çok yüksek hızlarda çarpıştırılırlar. Örneğin özel görelilik
kuramına göre LHC'deki protonlar ışık hızının %99.999998'sine kadar hızlanınca
protonun kütlesi de 7000 katına (7 TeV) çıkacaktır. 1956'da kurulan 28 GeV'lik
eşzamanlı proton hızlandırıcısından sonra 1976'da da 450 GeV'lik bir başka
hızlandırıcı daha kullanıma girdi. 1981'de geliştirilerek çarpışma halkası
olarak kullanılabilecek duruma getirilen bu cihazdan bugün, dönüşümlü olarak
parçacık hızlandırıcısı ve çarpıştırıcı olarak faydalanılmaktadır. Çarpışmalar
ile bazı kısa ömürlü yeni madde biçimleri bu arada parçacık fizikçilerinin
ilgilendiği W ve Z parçacıkları ortaya çıkarılmıştır.
Burası günümüz bilim dünyası için
çok önemli bir Nükleer Fizik Merkezi olmasıyla beraber isim kısaltmalarının
yine “Cern” e denk geliyor olması
düşündürücüdür. Tabi bunun dışında
birkaç sene önce Merkezin girişine yerleştirilen Hint Şiva Tanrıçası heykeli de
bu merkezin gizemlerine gizem katmaktadır.
Toparlayacak olursak; dünya
tarihinde gerek mitolojiler, gerek dinler tarihi , gerek gizli örgütler ve
gerekse de günümüz bilimini takibe aldığımızda bir şekilde THUL yada
KARN köklerinden türemiş pek çok kelime karşımıza çıkmakta ve dünya tarihinin dönüm noktası diyebileceğimiz önemli olaylarının geçtiği yerlere bu isimler atfedilmektedir.
Ayrıca aşağıda da görüldüğü
üzere, kısa bir "google haritalar" taraması ile, içinde THUL yada
KARN kökleri içeren yerleri aramaya kalkıştığımızda ilk bakışta bu yıldızla tanımlı yerleri kolayca bulmak
mümkündür.
Sanırım
birileri bizim bildiğimizden çok daha fazla şey biliyor ve geçmişin o kritik
izlerini günümüzde de yaşatıp belki de Kuran-ı Kerim'de de geçtiği üzere bu gizli
kahramana Allah tarafından verilen iktidarın, gücün sahibi olmanın yollarını arıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder