24 Ekim 2016 Pazartesi

Mono Atomik Altın'ın Gizemleri (White Powder Gold - ORMUS)

Günümüzde bilim çok ilginç bir periyoda girmiştir ve inanılmaz derecede bir hızla yol almaktadır. Önceleri yıldan yıla yada aydan aya olan/değişen keşifler şimdilerde ise haftadan haftaya yada günden güne değişimler gösterebilmektedir. Son dönemlerde bilim adamlarının dediği şudur ki; dünün takip edilen kuralları ve kanunları şimdilerin demodeleridir ve eski araştırmacı ve yazarların yazdığı kitaplar, makaleler de artık bilim kurgu olmaktan çıkıp birer realite olmuştur. 

DNA zincirinin Amerikalı Biyolog James Watson ve İngiliz Fizikçi Francis Crick tarafından keşfinin 50. yılını çoktan aşmış bulunmaktayız.



Bilim dünyasının kilometre taşlarından biri olan bu keşfin ardından ünlü Ressam Salvador Dali de bu keşfe atfen Sürrealist bir çalışma gerçekleştirmiştir. 



Özellikle bu son dönemlerde bilim adamları büyük, en büyük soruların aslında küçük, en küçük parçacıkların derinlerine yolculukla  çözülebileceğini fark etmişlerdir. Atomlardan elektronlara, oradan protonlara, quark lara ve şu an için inilen en küçük parçacık olan  gluon lara,...

İnilen yapı taşı küçüldüğünde keşifler de o derece artmaktadır. Şu an bilim adamlarının hem fikir olduğu şey şudur ki; herhangi bir madde aynı anda iki farklı yerde bulunabilir.

Uzayda birbirinden milyonlarca ışık yılı uzaktaki partiküller birbirleriyle iletişime geçebilirler. Herhangi bir fiziksel bağlantı göremesek de bu partiküllerin iletişimi aslında  evrenin herhangi bir köşesindeki bir durumu etkileyebilir. 

Bu demek oluyor ki; uzay-zaman manipüle edilebilir, bükülebilir  veya kırılabilir. Teleportasyon bir realite olabilir. Tüm bu olası değişkenlik durumları aslında bizi paralel / çoklu evrenleri düşünmeye ve onlarla ilgili teoriler üretmeye götürüyor diyebiliriz. Şimdi tüm bu bilimsel keşifler ve günümüz teorileri ışığında yepyeni bir maddeye göz atacağız. Buna kısaca mono atomik altın  diyebiliriz. Bu beyaz toz, 24 karat altından yapılmaktadır. Altın atomları içermesine rağmen görüntüsü altından uzaktır. Asimetrik olarak deforme edilmiş yüksel spinli bir elementtir.  Çünkü elektronların nötron etrafındaki dönüşü farklıdır.

Bu mono atomik malzeme altından elde edilmesine rağmen altına hiç benzemez ve daha çok silika yapısındadır. Bilim dünyası şu konuda hem fikirdir ki; metalik yapıdaki bir elementin yapısı atomik ölçekte bozulduğunda aslında o artık bir metal değildir. Yapının metal gibi görünmesini sağlayan şey sadece atomları bir arada tutan ve katı şekli veren gluon dur. O da gidince , artık metalden bir iz kalmaz ve burada  gerçekleşen de budur. 

Bu özel madde için yaşanılan tarihin farklı dönemlerine baktığımızda levitasyon sağlayan bir güç , dönüşüm , teleportasyon gibi şimdilerin mucize yada sihir olarak tanımladığı şeyleri yapmaya yardımcı olduğu söylenmektedir. Bunun dışında onun parlak bir ışık ve ölümcül ışınlar yaydığı ve aynı zamanda da fiziksel ömrü uzatmak için bir anahtar rol oynadığı söylenmiştir. 

Antik dönemde bunun bilimsel ismi konulamamış olsa da, süper iletkenlik ve anti yerçekimi etkileri biliniyordu. Örneğin Antik Mısırda firavunların bu elementi tüketerek, kendi tanrılarıyla iletişime geçtiği, başka boyutlara yolculuk ettiği söylenmekte ve bunların hiyerogliflerde yazılı olduğu iddia edilmektedir.

-Antik Mezopotamya’da bu beyaz toz altın maddesine “shem-an-na”
-Antik Mısır’da “mfkzt” (hiyerogliflerde sesli harfler yoktur), 
-İskenderiyeliler onu kutsal sayarak “cennetten bir hediye” olarak isimlendirmişler 
-ve daha sonra 15nci yy da Orta Çağ Avrupa’sında yaşamış ünlü Fransız simyacı Nicolas Flamel bu maddeye “Felsefe Taşı “ demiştir.



BEYAZ TOZ ALTININ SİNA DAĞI’NDAKİ KEŞFİ:

1904 yılında İngiliz Arkeolog Sir Flinders Petrie Sina çölünün ortasında , Serabit dağında Antik Mısırdan kalma bir tapınak keşfetmiştir. Tapınağın içinde çok miktarda beyaz tozdan oluşan bir madde bulmuştur. Bunlar her ne kadar o dönem yakılarak kurban edilen hayvanlardan kalma olduğu sanılsa da ateşin yakıldığına dair bir kanıt yada kurbanlara ait kemik kalıntıları bulunamamıştır. Kısaca Petrie, bu maddenin ne olduğunu o dönem tanımlayamamıştır. Günümüzde yapılan araştırmalarla bunun aslında beyaz toz altın(ORMUS) olduğu kimyasal deneylerle kanıtlanmıştır.



Maalesef günümüzdeki bazı Antik Mısır hayranı araştırmacıları, bulunan bu tapınak ve beyaz altın tozuna dayanarak, Hz Musa’nın aslında Firavun Akhenaten olduğunu, İsrail Oğullarını Mısır’dan çıkardıktan sonra Sina çölünde 40 yıl boyunca kavmini manna adı verilen ve Tevrat’ta da geçen bu beyaz altın tozu ile beslediğini, bu bilgiyi Antik Mısır’da öğrendiğini ileri sürmektedir. 40 yıl süren bu vaka Kuran-ı Kerim’de Bakara Suresi 57. ve Tâhâ Suresi 80. Âyet lerinde  “Üzerlerinize bıldırcın eti ile kudret helvası indirdik” olarak geçmektedir. Kudret helvası olarak geçen bu besinin ne olduğu tam olarak şu anda da bilinmese de İslam alimlerinin farklı teorileri vardır. 

ÇİFTÇİ DAVID HUDSON’IN İNANILMAZ KEŞFİ:

1995 yılında Amerika’da , tesadüfen de olsa bir keşif gerçekleşmişti. Phoenix’ te yaşayan David Hudson bir çiftçiydi. Ancak sahip olduğu arazinin toprak yapısı yüksek oranda sodyum içerdiğinden ürün üretmekte zorlanıyordu çünkü toprağı suladığında toprak suyu çekemiyordu.  O yüzden toprağa sülfürik asit uygulayıp bu elverişsiz durumu değiştirebilir miyim diye düşündü. Bu esnada topraktan parıltılı mineraller çıktığını gördü. Ancak ne olduklarını anlayamadı. Ardından numune alıp kimya laboratuvarında incelenmesi üzere Cornell Üniversitesine götürdü ancak onlar da bu maddenin ne olduğunu anlayamamışlardı. Ardından Nötron Aktivasyon Analizi için İngiltere Oxfordshire’daki Harwell Laboratuvarı’na numune gönderdi. Ancak onlar da ne olduğunu çözememişlerdi. En sonunda Sovyet Bilim Akademisi’nden birinin yardımıyla şu ispatlanmıştı ki; bu gizemli , yanan beyaz madde tamamıyla şimdiye kadar bilinmeyen platinyum metallerinden oluşan bir cisimdi.



Devam eden araştırmalar sonucunda, bu maddeye düzenli şekilde ısıtma – soğutma işlemleri uygulandı ve yer çekimsel ağırlığındaki değişimler de ele alındı. Şu keşfedildi ki; kesin bir sıcaklıkta beyaz taneler toz halene geliyordu ve başlangıç ağırlığının %56 sına düştüğü gözlendi. Daha çok ısıtma ile 1160 C de malzemenin tekrar eski orijinal ağırlığına döndüğü gözlemlendi. Bu görünürde imkansızdı ancak tekrar tekrar yapılan deneylerde hep aynı sonuçla karşılaşıldı.

Bu şaşkınlık verici bir durumdu. Bilim adamları araştırmaya devam etmişti. Tekrar tekrar ısıtıp soğuttuklarında, özellikle soğutma prosesinde başlangıç ağırlığına nazaran %400 arttığını gözlemlediler. Isıttıklarında da durum tam tersi oluyordu. 

Numuneyi ağırlık kabından aldıklarında gördüler ki; kabın ağırlığı, malzeme içinde yokken olan ağırlıktan daha az görünüyordu. Şu görülüyordu ki; bu madde kendi anti ağırlık özelliğini  onu destekleyen diğer bir malzemeye transfer etme özelliğine sahipti. 
Ayrıca malzemenin sıfır manyetik alan ile yüksek iletkenlik özelliği de saptandı. Hem kuzey hem de güney manyetik kutupları itici özelliği vardı. 

Bu araştırma sürecinde David Hudson, Texas, Austin Bilimsel Araştırmalar Enstitüsünden Dr. Hal Puthoff ile tanıştı. Onun araştırmalarında sıfır enerji ve yerçekiminin sıfır olduğu durumda, madde iki boyutta reaksiyona girmeye başladığında(Hudson’ın numunesinde olduğu giib) teorik olarak yerçekimsel ağırlığının 4 te 9 unu kaybetmekteydi. Bu yaklaşık %44 değerindedir ve aynen beyaz toz deneyinde olduğu gibiydi.

Hudson bu yüzden Puthoff’un teorisine pratikte doğrulayan kişi olmuştu. Süper iletken duruma geçtiğinde mono atomik toz sadece başlangıç ağırlığının %56 sını koruyabilmektedir. Aynı zamanda ısıtıldığında ise sıfırdan daha az yerçekimsel etkiyi elde etmektedir. Bu noktada da ağırlık ölçer kap, boş olduğu zamandakinden daha az ağırlık ölçmektedir.

Yer çekimi, uzay-zaman olarak belirlendiğinden beri, Puthoff şunu ispatlamıştır ki; bu beyaz toz "egzotik bir maddedir" ve uzay-zamanı bükebilme özelliğine sahiptir.

Burada cismin algısal olarak başka yere gitmesinden ziyade, gerçekten de başka bir boyuta gittiğini söylemek doğru olacaktır. Uzay-zamanın belki de beşinci boyutuna. Bunun kanıtı da, malzeme görünmez iken spatula yada kepçeyle onun bulunmaya çalışılması ama orada olmaması olarak gösterilebilir. Normalde malzeme ters prosesle beraber görünmez olduğunda farklı bir pozisyonda ortaya çıkabilirdi ancak öyle olmadı. Yine aynı yerde belirdi.
Dr Puthoff bu durumu, radarlarda görünmez olan hayalet uçak durumuna benzetmektedir. 

Bu öyleyse ışık orbitinin süper iletken boyutu yada Antik Mısır Lahit kayıtlarında denildiği gibi "mfktz alanı" olarak isimlendirilebilir.

1990 ların başında, süper iletkenlik gösteren ve gizlenen bu mono atomik elementlerle ilgili makaleler bilim dünyasında çokça görülmeye başlanmıştı. Kopenhag Üniversitesi – Niels Bohr Enstitüsü, Chicago, Argonne Ulusal Enerji Departmanı ve Tennessee Ulusal Oak Ridge Laboratuvarlarında, Hudson’ın keşfettiği bu elementlerin mono atomik özellik gösteren cisimler olduğu kesinlikle doğrulanmıştır. Bu elementler altın , platinyum grupbu metaller: iridum, rodyum, paladyum, platinyum, osmiyum ve ruthenyumdur. 

Patenti alırken, Hudson bu cismi Orbital olarak tekrardan ayarlanmış mono atomik elementler (Orbitally Rearranged Monatomic Elements - ORME) olarak isimlendirmiştir veya literatürde ORMUS olarak da geçmektedir. Bu mono atomik olayını bilimsel terminolojideki ismi ise “asimetrik deforme olmuş yüksek spinli” şeklindedir. Bu cisimler yüksek iletkendir çünkü yüksek spinli atomlar enerjiyi bir noktadan diğerine hiçbir kayıp olmaksızın iletirler.

SPENCER CROSS’a GÖRE MONO ATOMİK ALTININ KİMYASAL YAPISI VE ANTİK MISIR’DA ÜRETİLİŞ AŞAMALARI:

Altının içindeki birleşik metalik bağlar kırılmaya başlandığında , yani büyük moleküler yapıdan daha küçüklerine gidilip nano partikül boyutuna inildiğinde ilginç özelikler gösteren bir maddeye ulaşılır.  Onu erittiğinizde solüsyon hoş sarı bir renge sahip olur ve bu görmeyi beklediğiniz şeydir.  Erimiş altın. Ve daha sonra bu malzemenin PH değeriyle oynayıp onu yükselttiğinizde rengi tamamen değişir. Ve devam eden bazı kimyasal reaksiyonlar sonucunda tamamen değişen bir malzemeye sahip olursunuz. Artık hem rengi hem de özelikleri tamamen değişir. Artık beyaz toz’a ulaşırsınız ve o noktada sihir başlar.  Aslında bu bulduğunuz şey; anlamlandıramadığınız şeydir. 

Şu an günümüzde de direk beyaz toz ismi yada bileşeni ile olmasa da, içeriğinde az da olsa mono atomik altın içeren bileşimleri satan firmalar vardır. Ancak burada özelikle dikkat edilmesi gereken konu içerikteki magnezyum miktarıdır. Normalde zaten yediğimiz bitkilerle belli oranda magnezyum almaktayız. Ancak bu doz yükseldiğinde vücudun elektriksel dengesi bozulabilmektedir ve bu durum kötü deneyimler yaşanmasına neden olabilir.(sinir sistemi bozulması, nefes alıp vermede düzensizlikler,…)

2010 yılında yapılan bir araştırmada, nano ölçekte altın partikülleri kullanılarak tamir etmesi amacıyla insan  kromozomlarına enjekte edildi. Her bir kromozomun ucunda telomer adı verilen kapakçıklar vardır. Bu telomerler kromozomları dış etkenlerden korurlar. Telomerase denilen enzimler de, bu kromozomları dış etkenlerden koruyan telomerleri beslerler ancak her beslemede ufalırlar. Yani bunlar dışarıdan beslenmedikçe , bir süre sonra etkileri azalır ve kromozomlara dış müdahale çok daha kolay olur. İşte bu yüzden de zaman içinde insan vücudunda yaşlanma dediğimiz şey başlar. Bu beslenmeyi dışarıdan yapılabilecek bir müdahale ile devam ettirmek mümkündür. Bunun için hücrenin içine girebilecek nano ölçekte bir yapı oluşturulması şarttır. Bu da mono atomik ölçekteki altınla mümkün olabilir. Bu sayede hücrelerin yenilenmesi ve onarılması başarılmış olur ve uzun yaşamanın sırlarından biri ortaya çıkarılabilir. Uzun yaşamayı sağlamanın dışında özellikle antik dönemlerde bu beyaz altın tozunun düzenli oranlarda tüketilmesiyle, beynin merkezi bölgesinde bulunan epifiz bezinin de(pineal gland) aktive edildiği ve bu sayede insan algılarının çok daha fazla etkin hale geldiği iddia edilmektedir.








Özelikle Antik Mısırda bu materyalin önemli olduğu aşikardır. Karnak Tapınağının duvarlarında  Sir Laurence Gardner  tarafından keşfedilen rölyeflerde buna işaret eden  pek çok sembol görülmektedir. Spencer Cross, Büyük Piramidin mono atomik altın üretmek için kullanılan adeta bir fabrika olabileceğini iddia etmektedir.




Şimdi de, Büyük Piramitte olduğu iddia edilen bu beyaz toz altını üretim aşamalarını Spencer Cross’un ağzından aktaralım:

ADIM1:
Diyagramdaki adımlarda da görüldüğü gibi önce su ve tuz kullanılmaktadır. Sonraki adımda ise bunlar karışıp çözelti haline getirilir. Ardından bir hidrolik pompa sistemi yardımıyla  bu tuzlu su karışımı yukarıya doğru pompalanır. Bu konu ile ilgili John Cadman’ın mantığa uygun teorileri vardır. Bu karışımı yukarıya pompaladıktan sonra ise elektriklenmeyi sağlamak gerekmektedir. Son yapılan araştırmalarda piramidin sol üst tarafında bakırdan yapılmış anot ve katot görevi gördüğü düşünülen bakır kancalar bulunmuştur. Bu kancalardan biri tuzlu suyla temas ettiğinde klorlu gaz elde edilir. Diğer kancayla da elektrolizden doğan sodyum hidroksit elde edilir. Bu sodyum hidroksit Kral Odasında(King’s Chamber) saklanır. Klorlu gaz ise ikinci adımda kullanılmak üzere ayrı tutulur. 



ADIM2:
Nil Nehrinden getirilen temiz su bırakılır. Ardından Adım1 de elde edilen klorlu gaz bırakılır. Su ve korlu gazın karışımdan hidroklorik asit elde edilir. Karışımdan elde edilmiş bu hidroklorik asit pompa vasıtasıyla Kraliçe Odasına(Queen’s Chamber) gönderilir. 
Şu anda elimizde ne var diye bakarsak; Kral Odasında(King’s Chamber) sodyum hidroksit ve Kraliçe Odasında(Queen’s Chamber) ise hidroklorik asit. 



ADIM3:
İlk olarak haznenin içinde altın konulur.  Tabi bu noktada yapılacak proses zehirli olabileceği için, o dönemde bunu yapanların ciğerlerini nasıl koruduğu şu an için soru işaretidir.  Yine Nil nehrinden alınan temiz su ve ayrıca saf tuz hazneye eklenir ve bunların altınla karışımı sağlanır. Kraliçe Odasında(Queen’s Chamber) bulunan hidroklorik asit salınır ve bu malzeme altın, su ve saf tuzla tepkimeye girer. Bu adımdan sonra oluşan altın artık eskisi gibi çok büyük moleküler yapıya sahip olmayan ama yine sarı rengini koruyan metalik altındır ve bu eklenen saf tuzun sayesinde 7 ye yakın kusursuza yakın bir PH değeri yakalanır.





ADIM4:
Şu an elimizde erimiş altın var ve yapmamız gereken PH değerini değiştirmek ve Kral Odasındaki(King’s Chamber) sodyum hidroksit kullanacağız. Bu sayede istenilen 10.78 PH değerine çıkaracağız. Öncelikle altın koyu kırmızıya dönüşür. Ardından mor  renge sonra da siyah ve en sonunda da beyaz renk halini alır. Tabi bu işlem tek seferde değil de bir çok kez tepkimeyle meydana gelir. Bu esnada yapıda pek çok kez erime ve kristalleşme meydana gelir ve birbirini takip eder. 





Toparlayacak olursak; geçmişten günümüze doğru geldiğimizde: 

  • Antik Mısır’daki bu toz beyaz altının tapınak çalışanları tarafından Firavun ve hanedanı için üretilip süper güçler elde etme çabaları,  
  • Yunan Mitolojisinde geçen Altın Post hikayesinde yine kadim bir sırrın korunma çabası, 
  • İsrail Oğullarının Eski Ahit kaynaklı geçmiş tarihine baktığımızda Ahit Sandığına yüklenen mucizevi işler ve "LEVİ" kabilesinin özel dini işlerde kullanılması ve sandığın havalanma yada diğer cisimlere anti yer çekimi yarattığı hikayeleri,
  • Orta Çağ’a gittiğimizde özellikle Avrupa’da tüm simyacıların öncelikle altın yaratarak ardından felsefe taşını arama çabaları
  • Son olarak yakın tarihte Nazi’lerin Ahit Sandığını arama çabaları(hatta filmlere konu olması) Yine II. Dünya Savaşı yılları sırasında Nazilerin anti yer çekimi etkisiyle çalışan uçan daire yapma çalışmaları bize bu kadim elementin her daim insanoğlu için son derece önemli olduğunu göstermektedir. 

Günümüzde de bilim dünyasının bunu teknolojik yönden yavaş yavaş kullanıma koymasının yanı sıra bazı okült grupların  hala üretmeye çalıştıkları düşünülmektedir. Yani anlaşılıyor ki; altının kendisinden gelen bu büyük gizem, gelecekte de gündemini ve sırlarını korumaya devam edecek gibi görünüyor.

20 yorum:

  1. Yazınızı okudum beğendim teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bilgiler.Teşekür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Hz.Musa yaşamamıştır.Anlatılan Akenaton'dur.Musa'nın hayatı Yahudi tapınak rahiplerince Akad Kralı Srgon'UN HAYATINDAN ARAKLANMIŞTIR.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Akenaton Hz. Yusuf zamanında yaşayan firavunun adıdır. Hz. Yusuf ile arkadaş olmuştur ve tek bir yaratıcının varlığına inanmaktadır. Hz. Yusuf mısırda Yuzarzif olarak bilinmektedir. Hz. Musa da Hz. Yusufun babası olan Hz. Yakup soyundan gelmektedir ve Hz. Yakup soyundan olanlara israiloğulları denilmektedir. Yahudiler ismi ise sonradan onlara verilen bir isimdir. Yine Hz. Yusufun kardeşlerinden Yehuda and içerek ben kardeşim Yusufa üstünlük kuracağım bizden olanlar Yahudi(Yehudadan olanlar) diye bilinecek demiştir. Hz. Yusufun zamanındaki firavun olan Akenatondan sonra gelen firavun ise tekrar çok tanrılı inanca geri dönüş yapmıştır. Bu yüzden sonraki firavunlar hep yahudilere baskı ve zulümde bulunmuştur. Peygamberlerin soyağacı her şeyiyle net bir şekilde belirtilmiştir. Hz. Musanın yaşamadığını söylemek kendinizi gülünç bir duruma sokmaktır. Bu bilimsel olarak bile kanıtlanmış bir şeydir. Yani bu kuvvet yoktur newton uydurmuştur yada başka bir yerden araklanmıştır demek kadar komik bir durumdur. Kendinizi bu kadar komik durumlara düşürmeyin.

      Sil
    2. Musanın yaşadığına dair tarihi hiç bir kayıt yoktur, musa kurgu bir karakterdir. Bahsettiğiniz tüm şecere dini söylemlerden kaynaklanır. Tarihin en sistemli devletlerinden olan mısırda, musayla ilgili en ufak bir kayıt olmaması size garip gelmeyebilir ama gerçekte oldukça mantıksız bir durumdur bu. akhenaton hükümdarlığı döneminde ilk tek tanrılı dini kurmuş olup, daha sonra peygamber kimliğiyle, mısırdaki apiru (ibrani) halkını kendisine teba ederek yönetmiştir. Mısırdan ayrılma sebebi ise kendisinden önce varolan çok tanrılı inancın kurumsal gücü ve baskısıdır.

      Sil
    3. Mısırda tek tanrı inancının yayıldığı dönemde akhenaton vardı ve ona bu fikri aşılayan yusuf değildi.İbrahim peygamber urfadan yola çıktığında ilk mısıra uğradı ve nemrudun dininden öğrendiği bilgileri mısıra ve akhenatona aktardı...Sonra mısırdan ailesiyle ayrılıp filistine yerleşiyor.Aradan en az 100 sene geçtikten sonra yusufun olayı cereyan ediyor ve israiloğulları denilen sülalenin mısır macerası başlıyor...Bu önemli bir detay ve gerçek...Musa çok sonraki olay.Mısırdaki israiloğullarının 10 kolundan biri leviler ve musa da bunlara mensup.Bu kol din ve ritüel konularına bakıyor.Mısır dinini öğrenip sırları kaçıran bunlar.Filistine döndükten sonrada yine din adamı sınıfı levilerden oldu hep.Bunlar peygamber yetiştiren ruhban takımı...Fakat devleti yöneten idareci görevini yapanlar yahuda kolu oldu her zaman...

      Sil
  4. Bir daha ki başlıkta levililer hakkında bilgi verebilir misin?

    YanıtlaSil
  5. GÜNÜMÜZ KOŞULLARINDA NASIL YAPILABİLİR YARDIMCI OLURMUSUNUZ DENEMEK İSTİYORUM

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Formülü bende alabilir miyim

      Sil
    2. Formül varsa nasıl ulaşırım sana

      Sil
    3. Formül varsa nasıl ulaşırım sana. 05326005395

      Sil
  6. Antik Mısır çağındaki bilim ve teknolojiye çağımızda henüz tamamıyla ulaşılip gizemli dünyaların sırrının çözülmesi dileğiyle. Güzel bir çalışma teşekkür ederim.Fazlasını bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  7. Bu tip çalışmalarınız sirlar perdesini kaldirir bir gün insallah

    YanıtlaSil
  8. Ben bi yer kazdım beyaz toz değin maddeyi buldum fakat ne olduğunu bilmiyordum pişmanye benziyor memleket van Başkale yardımcı olursanız sevinirim

    YanıtlaSil
  9. Hocam son resmi reverse search ile arattım resmin kokaine ait olduğu çıktı. Şimdi burnum düşene kadar kokain çekeceğim. Selam ve dua ile.

    YanıtlaSil
  10. Mfktz daha iyi anlatmak lazım akhenaton aton dinini kurmuştur nefertitide karısıdır akhenaton ismi sonradan konmuş tek tanrılı din kurmuştur sonradan Amon rahiplerince ortadan kaldırılmıştır

    YanıtlaSil