13 Ekim 2016 Perşembe

Esrarengiz Taş Halkalar (Stone Circles)


Günümüzde gelişen teknoloji ile beraber üzerinde yaşadığımız gezegene dair pek çok sırrın çözüldüğünü düşünsek de aslında açıklığa kavuşturulması gereken pek çok konu vardır. Bunlardan biri de Güney Afrika’da ve Orta Doğu’da keşfedilen taş halkalar örnek olarak sayılabilir.




  • GÜNEY AFRİKA ARAŞTIRMALARI:


Güney Afrika’da bulunan taş halkaların keşfi ve araştırılması çok öncelere dayanmaktadır. İlk olarak  1891 yılında Araştırmacı ve Arkeolog James Theodore Bent at üstünde bölgede yaptığı sayımlarda bu taş halkaların sayısını 4000 civarı olarak belirlemiştir.



Ardından 1974 yılında Zimbabe’li Arkeolog Roger Summers bu sayının 20.000 civarı olduğunu belirtmiştir. 2007 yılında Araştırmacı, yazar Michael Tellinger yaptığı ilk sayımda(uydu görüntüsü ve fotoğraflar yardımıyla) bu sayının 100.000 civarı olabileceğini ön görmüş ancak 2014 yılına değin yaptığı kapsamlı çalışma sonucu bu sayının 10.000.000 dan fazla olabileceğini savunmuştur. Klasik tarih kitaplarına baktığımızda, Arkeologlar tarafından verilen raporlara göre bu yapılar o dönemin yerli insanları tarafından sığır ağılı işlevi görmesi için yapılmıştır. Yapılara baktığımızda üstü açık, herhangi bir girişi olmayan etrafları tamamen kapalı şekildedir. Belki de bu basit görünümü ve taş duvar yüksekliklerinin fazla olmaması, arkeologları bu tip bir sonuca ulaşmaya itmiş olabilir. Ancak günümüzde Michael Tellinger’ın bu taş halkalar üzerine yaptığı bilimsel araştırmalar bu yapıların aslında çok daha kompleks ve çözülmeyi bekleyen sırlar barındırdığını göstermektedir. Bunun dışında bu yapıların olduğu bölgelerde tarım için kullanılmış alanlar(teraslar) göze çarpmaktadır. Yani o bölgede bu yapıların yapımında çalışanların gıda ihtiyacını karşılamak amacıyla tahsis edilmiş yerler. Ancak işin garip tarafı şu ki; bu bölgeler incelendiğinde hiçbir kemik kalıntısına rastlanmamaktadır ve bu durum bölgenin gizemini daha da artırmaktadır.



Taş halkaların yapımında kullanılan her taş özel bir yapıya sahiptir. Taşları birbirine vurduğunuzda ilginç bir ses yaratmakta ve tınısı çok güçlü olmaktadır. Bunun dışında taşlar silikon özelliği de göstermektedir. Günümüzde bilişim teknolojisinde bilgisayar yapımında kullanılan ana malzeme silikondur. Çünkü silikonun hafızası vardır ve bir şeyler kaydedebilirsiniz.





Ayrıca taş halkaların içinde yapılan çalışmalarda görülmüştür ki; halkanın dışındaki ısı miktarı ile halkanın içindeki ısı miktarı birkaç derece değişmektedir. Bunun dışında GPS cihazları halkaların içinde sapmalar göstermektedir. Ayrıca manyetik alan ölçümü yapıldığında da halkaların içinde çok anormal değerler saptanmıştır. Her bir taş halka kendine has geometriye, şekle sahip olmasının dışında tüm halkaların birbirlerine, yine taşlardan yapılmış kanallar vasıtasıyla bağlandığını söylemeliyiz. Ancak bu kanallar ilgili bölge üzerinde yürüdüğünüzde gözle ayırt edilebilmesi çok zordur. Ancak ve ancak uydu resmi yada uçan bir araçla üzerlerinden geçildiğinde fark edebilirsiniz. Bunun sebebi ise bu kanalların üstünün çok zaman önce toprak tabakası ile kaplanmış olmasıdır. Tellinger’a göre bunun sebebi “Büyük Tufan”  ya da Semavi dinleri inanışına göre “Nuh Tufanı” dır.






Bunun dışında 2005 – 2010 yılları arasında Lydenburg bölgesinde 75,000 adet altın madeni bulunmuştur. Yani anlaşılıyor ki; bu taş halkaların aslında bu madenlerle çok yakından bir ilişkisi vardır. 


Bu ilişkiyi daha iyi anlamak için Michael Tellinger bizi, ünlü Sümerolog Zecharia Sitchin tarafından tabletlerden çevirilen ve ardından tüm dünyada yankı uyandıran Sümer mitlerine götürmektedir. Hikayeye göre yüz binlerce yıl önce Anunnakiler Nibiru isimli bir gezegenden dünyamıza gelmişlerdir. Gelişlerindeki amaç, kendi gezegenlerinde hasar gören atmosfer tabakasını onarmak için kullanacakları “altın”  elementini dünyamızdan temin etmektir. Bu temin için başlarda maden arama işini kendileri yapsa da, daha sonra iş gücünü artırmak amacıyla bizlerden de faydalanmak istemişlerdir. Tabi bu faydalanma kısmı Sitchin’in teorisine göre ilk olarak bizim DNA sarmalımızla oynayarak başlamıştır. Sitchin’e göre, o dönem ki insanoğlu bilinci düşük , maymunumsu varlıklar iken bu DNA manipülasyonundan sonra şu anki halimizi almışızdır. Ardından da binlerce yıl sürecek olan bir maden işçiliği. Tellinger’a göre bulunan bu altın madenlerinde çalışanlar, Sümer mitlerinde geçtiği gibi antik insanoğludur ve aslında dünyaya “ilk Krallık” göklerden inmiştir. Daha sonra bu yapı dünya dışı canlılardan insanlara geçmiştir.


Güney Afrika’da taş halkalar ve altın madenleri dışında çok önemli bir yapı daha bulunmaktadır. O da “Adem'in Takvimi”  dir.  Bu yapı ilk kez 2003 yılında şans eseri, kaza yapmış pilotlardan birini aramaya çıkan Johan Heine tarafından keşfedilmiştir. Heine o sırada pilotu ararken bu değişik yapıyı görünce şaşırmıştır.  Yaptığı çalışmalarda,  bölgedeki taşların rastgele değil,  dünyadaki temel ana yönlere göre ( doğu – batı – kuzey – güney ) dizildiğini keşfetmiş ve bunun dışında merkezdeki ana iki taşın da güneş ışıklarının vuruş şekline göre özel olarak yerleştirildiğini saptamıştır. Yani kısaca bu taş yapı sayesinde o dönem ki insanoğlu antik bir takvim yaratmış ve bu vasıtayla yılın aylarını ve belki de günlerini kayda alabilmiştir.




Bu özel yapının yaşını tespit edebilmek için de iki metod kullanılmıştır. Birincisi, taşların üzerinde zamanla oluşan patina tabakası. Bu tabakanın mikroskobik ölçekte gözlemlenen oluşumu bile yaklaşık 1000 yıl sürmektedir. Bu taşların üzerinde 2mm lik bir patina tabakası olduğunu düşünürsek, demek ki bu taşların konumlandırılması bin yıllar değil,  on bir yıllar mertebesindeki bir geçmişte yapılmıştır. Diğer metod ise yan yana dizili olan 3 taşın gökyüzünde Orion yıldız kuşağındaki diziliş karşılığını bulmaktan geçiyor. Hesaplamalara göre yaklaşık olarak 160.000 yıl önce Orion takım yıldızı gökyüzünde aynı dizilişi sergilemişti. Yani bu da bize bu taşların yaklaşık 160.000 yıl önce bu bölgeye yerleştirildiğini gösteriyor şeklinde bir teori üretmek mümkündür.



Yine, “Adem'in Takvimi” isimli bu yapının olduğu bölgede yapılan araştırmalarda o bölgedeki ses frekans değeri , elektromanyetik alan ve ısı ölçümlerinde inanılmaz anormallikler saptanmıştır ve bu tip araştırmalar doğrultusunda Michael Tellinger’a göre, Sümer mitlerinde ismi bolca geçen ve ANU’nun oğullarından biri olan ENKİ’nin, dünyamızda başlattığı insan yaratma aktivitesi belki de günümüzden 450.000 sene önce başlamıştı.

Kısaca özetleyecek olursak; elimizde özel içeriğe sahip bu taşlar, taşlardan yapılmış halkalar , bunların özel bir ses çıkarıyor olmaları , bölgede bulunan altın madenleri ve Adem'in takvimi verileri var diyebiliriz. Aslında tüm bu faktörler bir birleriyle bağlantılı şeyler ve umuyoruz ki yakın gelecekte teknolojinin daha da gelişmesiyle, özellikle bu taş halkaların yapılış amacı ve fonksiyonu açığa kavuşturulacaktır.


  • ORTA DOĞU ARAŞTIRMALARI:




Orta Doğu Bölgesinde bulunan taş halkaların keşfi aslında çok da uzak zamanlara dayanmaz. İlk olarak fotoğraflar 1920 lerde çekilse de görünen o ki bu taş halkaların tüm dünya tarafından bilinmesini sağlayan kişi Arkeolog ve Orta Doğu'daki Roma Tarihi Araştırmacısı David L. Kennedy olmuştur.  Kendisi 1997 yılından beri Aerial Photographic Archive for Archaeology in the Middle East (APAAME)  yani Orta Doğu'daki Arkeolojik Kalıntıların Havadan Fotoğraflanarak Arşivlenmesi isimli projeye liderlik etmektedir. Bu proje kapsamında Suriye , Lübnan , Ürdün, Suudi Arabistan ve Hatta Türkiye'nin Güney Doğu Bölgesinde de havadan fotoğraflama çalışmalarında bulunmuştur ve tüm ekibiyle beraber bu çalışmalar tüm hızıyla devam etmektedir.  




Şu an için bu dev taş halkalardan Ürdün'de 11 ,Suriye'de 1 ve Türkiye'nin güney doğusunda ise 2 tane gözlemlenip fotoğraflanmıştır. Ancak çok daha kapsamlı bir araştırma ile aslında bunların sayısının binleri bulabileceği söylenmektedir. Kennedy'ye göre bu taş halkaların yapılmasındaki bir sebep yine Güney Afrika'daki zayıf tezlerden biri olan hayvan ağılı olmaları ihtimalidir. Ancak yapılardaki mükemmele yakın derecedeki dairesellik bu tezi çürütmektedir. Çünkü sadece hayvanları korumak için yapılacak bir yapıda hangi sebeple mükemmele yakın bir dairesellik arayışına girilebilinir? 

Kennedy'ye göre yapılışları sırasında tahminen merkeze bir direk dikiliyordu. Ardından bir kişi uzunca bir ip yada halatı gergin şekilde tutarak bu merkezin etrafında tam bir tur yapıyordu ve bu şekilde düzgün bir dairesel yapı yakalanmış oluyordu. Kennedy, bir düzine insan ile bir taş halkanın yaklaşık bir hafta gibi bir sürede yapılabileceğini söylüyor. Ayrıca öne sürdüğü bu yöntem, düz olmayan engebeli yerlerdeki bozukluğu da açıklıyor, diyerek ekliyor. 




Kennedy, bu yapıların sırlarının çözülebilmesi için havadan fotoğraflanmalarından ziyade, alanda uzman Arkeologlar tarafından kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiğini de ekliyor.

İngiltere Durham Üniversitesi'den Arkeologlar Graham Philip ve Jennie Bradbury Süriye'nin Humus kentinde yaklaşık 400 metre çapında büyük bir taş halkayı bulup inceleme şansı bulmuştu. Ancak yapı zamanla şehrin büyümesi ve gelişmesiyle yok olup gitmişti.

 Şu an için Orta Doğu'da, Güney Afrika'da Michael Tellinger'ın yürüttüğü gibi kapsamlı bir araştırma olmadığı için maalesef bu bölge ile ilgili elimizde olan veriler oldukça kısıtlıdır.

Özetle şunu diyebiliriz ki; yer yüzünde yaşayan insanoğlu teknolojinin gelişmesiyle dünya üzerindeki pek çok gizemi çözüp hatta ardından uzaya çıkmış olsa bile, sanırım yer yüzünde antik insan medeniyetinden kalma ve çözülmesi gereken pek çok sır bizi bekliyor.


1 yorum:

  1. Şu “Adem'in Takvimi” diye bahsettiğiniz yapıdaki verdiğiniz 2.Resimde merkezdeki taşları insan ayaklarına benzettim ve ileri baktığı yön; Haritalar'da Güney Afrika'da Batı(West)'yi solunuza alıp hafif sağa(kuzey doğu) yönüne doğru (çünkü resimde ayaklar batının hafif sağına doğru bakıyor)ilerlediğinizde baktığı yön Kabe'yi gösteriyor Neden Adem'in Takvimi Dendiğine şaşmamak gerek kim bilir belkide namaz kılmak için kullanıyorlardır

    YanıtlaSil