Günümüzde gelişen teknoloji ile beraber üzerinde yaşadığımız gezegene dair
pek çok sırrın çözüldüğünü düşünsek de aslında açıklığa kavuşturulması gereken
pek çok konu vardır. Bunlardan biri de Güney Afrika’da ve Orta Doğu’da
keşfedilen taş halkalar örnek olarak sayılabilir.
- GÜNEY AFRİKA ARAŞTIRMALARI:
Güney Afrika’da bulunan taş halkaların keşfi ve araştırılması çok öncelere
dayanmaktadır. İlk olarak 1891 yılında Araştırmacı
ve Arkeolog James Theodore Bent at üstünde bölgede yaptığı sayımlarda bu taş
halkaların sayısını 4000 civarı olarak belirlemiştir.
Ardından 1974 yılında Zimbabe’li Arkeolog Roger Summers bu sayının 20.000
civarı olduğunu belirtmiştir. 2007 yılında Araştırmacı, yazar Michael Tellinger
yaptığı ilk sayımda(uydu görüntüsü ve fotoğraflar yardımıyla) bu sayının
100.000 civarı olabileceğini ön görmüş ancak 2014 yılına değin yaptığı kapsamlı
çalışma sonucu bu sayının 10.000.000 dan fazla olabileceğini savunmuştur. Klasik tarih kitaplarına baktığımızda, Arkeologlar tarafından verilen raporlara
göre bu yapılar o dönemin yerli insanları tarafından sığır ağılı işlevi görmesi
için yapılmıştır. Yapılara baktığımızda üstü açık, herhangi bir girişi olmayan etrafları
tamamen kapalı şekildedir. Belki de bu basit görünümü ve taş duvar
yüksekliklerinin fazla olmaması, arkeologları bu tip bir sonuca ulaşmaya itmiş
olabilir. Ancak günümüzde Michael Tellinger’ın bu taş halkalar üzerine yaptığı bilimsel
araştırmalar bu yapıların aslında çok daha kompleks ve çözülmeyi bekleyen
sırlar barındırdığını göstermektedir. Bunun dışında bu yapıların olduğu
bölgelerde tarım için kullanılmış alanlar(teraslar) göze çarpmaktadır. Yani o
bölgede bu yapıların yapımında çalışanların gıda ihtiyacını karşılamak amacıyla
tahsis edilmiş yerler. Ancak işin garip tarafı şu ki; bu bölgeler incelendiğinde
hiçbir kemik kalıntısına rastlanmamaktadır ve bu durum bölgenin gizemini daha da artırmaktadır.
Taş halkaların yapımında kullanılan her taş özel bir yapıya sahiptir.
Taşları birbirine vurduğunuzda ilginç bir ses yaratmakta ve tınısı çok
güçlü olmaktadır. Bunun dışında taşlar silikon özelliği de göstermektedir. Günümüzde
bilişim teknolojisinde bilgisayar yapımında kullanılan ana malzeme silikondur.
Çünkü silikonun hafızası vardır ve bir şeyler kaydedebilirsiniz.
Ayrıca taş halkaların içinde yapılan çalışmalarda görülmüştür ki; halkanın
dışındaki ısı miktarı ile halkanın içindeki ısı miktarı birkaç derece değişmektedir.
Bunun dışında GPS cihazları halkaların içinde sapmalar göstermektedir. Ayrıca
manyetik alan ölçümü yapıldığında da halkaların içinde çok anormal değerler
saptanmıştır. Her bir taş halka kendine has geometriye, şekle sahip olmasının
dışında tüm halkaların birbirlerine, yine taşlardan yapılmış kanallar
vasıtasıyla bağlandığını söylemeliyiz. Ancak bu kanallar ilgili bölge üzerinde
yürüdüğünüzde gözle ayırt edilebilmesi çok zordur. Ancak ve ancak uydu resmi
yada uçan bir araçla üzerlerinden geçildiğinde fark edebilirsiniz. Bunun sebebi
ise bu kanalların üstünün çok zaman önce toprak tabakası ile kaplanmış olmasıdır.
Tellinger’a göre bunun sebebi “Büyük Tufan”
ya da Semavi dinleri inanışına göre “Nuh Tufanı” dır.
Bunun dışında 2005 – 2010 yılları arasında Lydenburg bölgesinde 75,000 adet
altın madeni bulunmuştur. Yani anlaşılıyor ki; bu taş halkaların aslında bu
madenlerle çok yakından bir ilişkisi vardır.
Bu ilişkiyi daha iyi anlamak için
Michael Tellinger bizi, ünlü Sümerolog Zecharia Sitchin tarafından tabletlerden çevirilen
ve ardından tüm dünyada yankı uyandıran Sümer mitlerine götürmektedir. Hikayeye
göre yüz binlerce yıl önce Anunnakiler Nibiru isimli bir gezegenden dünyamıza
gelmişlerdir. Gelişlerindeki amaç, kendi gezegenlerinde hasar gören atmosfer
tabakasını onarmak için kullanacakları “altın”
elementini dünyamızdan temin etmektir. Bu temin için başlarda maden arama işini kendileri
yapsa da, daha sonra iş gücünü artırmak amacıyla bizlerden de faydalanmak
istemişlerdir. Tabi bu faydalanma kısmı Sitchin’in teorisine göre ilk olarak
bizim DNA sarmalımızla oynayarak başlamıştır. Sitchin’e göre, o dönem ki insanoğlu
bilinci düşük , maymunumsu varlıklar iken bu DNA manipülasyonundan sonra şu anki
halimizi almışızdır. Ardından da binlerce yıl sürecek olan bir maden işçiliği.
Tellinger’a göre bulunan bu altın madenlerinde çalışanlar, Sümer mitlerinde
geçtiği gibi antik insanoğludur ve aslında dünyaya “ilk Krallık” göklerden inmiştir. Daha
sonra bu yapı dünya dışı canlılardan insanlara geçmiştir.
Güney Afrika’da taş halkalar ve altın madenleri dışında çok önemli bir yapı
daha bulunmaktadır. O da “Adem'in Takvimi”
dir. Bu yapı ilk kez 2003 yılında
şans eseri, kaza yapmış pilotlardan birini aramaya çıkan Johan Heine tarafından
keşfedilmiştir. Heine o sırada pilotu ararken bu değişik yapıyı görünce
şaşırmıştır. Yaptığı çalışmalarda, bölgedeki taşların rastgele değil, dünyadaki temel ana yönlere göre ( doğu –
batı – kuzey – güney ) dizildiğini keşfetmiş ve bunun dışında merkezdeki ana iki
taşın da güneş ışıklarının vuruş şekline göre özel olarak yerleştirildiğini saptamıştır. Yani kısaca bu taş yapı sayesinde o dönem ki insanoğlu antik bir takvim yaratmış ve bu vasıtayla yılın
aylarını ve belki de günlerini kayda alabilmiştir.
Bu özel yapının yaşını tespit edebilmek için de iki metod kullanılmıştır.
Birincisi, taşların üzerinde zamanla oluşan patina tabakası. Bu tabakanın
mikroskobik ölçekte gözlemlenen oluşumu bile yaklaşık 1000 yıl sürmektedir. Bu taşların
üzerinde 2mm lik bir patina tabakası olduğunu düşünürsek, demek ki bu taşların
konumlandırılması bin yıllar değil, on
bir yıllar mertebesindeki bir geçmişte yapılmıştır. Diğer metod ise yan yana
dizili olan 3 taşın gökyüzünde Orion yıldız kuşağındaki diziliş karşılığını
bulmaktan geçiyor. Hesaplamalara göre yaklaşık olarak 160.000 yıl önce Orion
takım yıldızı gökyüzünde aynı dizilişi sergilemişti. Yani bu da bize bu taşların
yaklaşık 160.000 yıl önce bu bölgeye yerleştirildiğini gösteriyor şeklinde bir teori üretmek mümkündür.
Yine, “Adem'in Takvimi” isimli bu yapının olduğu bölgede yapılan araştırmalarda
o bölgedeki ses frekans değeri , elektromanyetik alan ve ısı ölçümlerinde
inanılmaz anormallikler saptanmıştır ve bu tip araştırmalar doğrultusunda
Michael Tellinger’a göre, Sümer mitlerinde ismi bolca geçen ve ANU’nun
oğullarından biri olan ENKİ’nin, dünyamızda başlattığı insan yaratma aktivitesi
belki de günümüzden 450.000 sene önce başlamıştı.
Kısaca özetleyecek olursak; elimizde özel içeriğe sahip bu taşlar, taşlardan yapılmış halkalar , bunların özel bir ses çıkarıyor olmaları , bölgede bulunan altın
madenleri ve Adem'in takvimi verileri var diyebiliriz. Aslında tüm bu faktörler bir birleriyle bağlantılı
şeyler ve umuyoruz ki yakın gelecekte teknolojinin daha da gelişmesiyle,
özellikle bu taş halkaların yapılış amacı ve fonksiyonu açığa kavuşturulacaktır.
- ORTA DOĞU ARAŞTIRMALARI:
Orta Doğu Bölgesinde bulunan taş halkaların keşfi aslında çok da uzak zamanlara dayanmaz. İlk olarak fotoğraflar 1920 lerde çekilse de görünen o ki bu taş halkaların tüm dünya tarafından bilinmesini sağlayan kişi Arkeolog ve Orta Doğu'daki Roma Tarihi Araştırmacısı David L. Kennedy olmuştur. Kendisi 1997 yılından beri Aerial Photographic Archive for Archaeology in the Middle East (APAAME) yani Orta Doğu'daki Arkeolojik Kalıntıların Havadan Fotoğraflanarak Arşivlenmesi isimli projeye liderlik etmektedir. Bu proje kapsamında Suriye , Lübnan , Ürdün, Suudi Arabistan ve Hatta Türkiye'nin Güney Doğu Bölgesinde de havadan fotoğraflama çalışmalarında bulunmuştur ve tüm ekibiyle beraber bu çalışmalar tüm hızıyla devam etmektedir.
Şu an için bu dev taş halkalardan Ürdün'de 11 ,Suriye'de 1 ve Türkiye'nin güney doğusunda ise 2 tane gözlemlenip fotoğraflanmıştır. Ancak çok daha kapsamlı bir araştırma ile aslında bunların sayısının binleri bulabileceği söylenmektedir. Kennedy'ye göre bu taş halkaların yapılmasındaki bir sebep yine Güney Afrika'daki zayıf tezlerden biri olan hayvan ağılı olmaları ihtimalidir. Ancak yapılardaki mükemmele yakın derecedeki dairesellik bu tezi çürütmektedir. Çünkü sadece hayvanları korumak için yapılacak bir yapıda hangi sebeple mükemmele yakın bir dairesellik arayışına girilebilinir?
Kennedy'ye göre yapılışları sırasında tahminen merkeze bir direk dikiliyordu. Ardından bir kişi uzunca bir ip yada halatı gergin şekilde tutarak bu merkezin etrafında tam bir tur yapıyordu ve bu şekilde düzgün bir dairesel yapı yakalanmış oluyordu. Kennedy, bir düzine insan ile bir taş halkanın yaklaşık bir hafta gibi bir sürede yapılabileceğini söylüyor. Ayrıca öne sürdüğü bu yöntem, düz olmayan engebeli yerlerdeki bozukluğu da açıklıyor, diyerek ekliyor.
Kennedy, bu yapıların sırlarının çözülebilmesi için havadan fotoğraflanmalarından ziyade, alanda uzman Arkeologlar tarafından kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiğini de ekliyor.
İngiltere Durham Üniversitesi'den Arkeologlar Graham Philip ve Jennie Bradbury Süriye'nin Humus kentinde yaklaşık 400 metre çapında büyük bir taş halkayı bulup inceleme şansı bulmuştu. Ancak yapı zamanla şehrin büyümesi ve gelişmesiyle yok olup gitmişti.











Şu “Adem'in Takvimi” diye bahsettiğiniz yapıdaki verdiğiniz 2.Resimde merkezdeki taşları insan ayaklarına benzettim ve ileri baktığı yön; Haritalar'da Güney Afrika'da Batı(West)'yi solunuza alıp hafif sağa(kuzey doğu) yönüne doğru (çünkü resimde ayaklar batının hafif sağına doğru bakıyor)ilerlediğinizde baktığı yön Kabe'yi gösteriyor Neden Adem'in Takvimi Dendiğine şaşmamak gerek kim bilir belkide namaz kılmak için kullanıyorlardır
YanıtlaSil